22 Nisan 2010 Perşembe

eğer yavrularım olmasaydı

Hep koştura koştura iş yapan ben, hamileyken koşamayacağımı hergün Cağaloğlu yokuşunu çıkarken yavaşlayacağımı anlamayacaktım. Şunda ne kadar kalsiyum var, bunda ne vitamin var diye araştırıp yiyecek seçmeyecektim. Hamilelikte balıktan midem bulanmasına rağmen , ıkına sıkıla yemek zorunda olmayacaktım. Saat 23:00 te  biberonları kaynamaya koyup, sonrada unutup, mutfaktan salona doğru gelen yoğun duman bulutuyla kendime gelip , camı kapıyı açtıktan sonra, tüm apartmanın yangın var diye kapıyı yumruklamalarına neden olmayacaktım.  Aşı yaptırmaya giderken, üstüme giydiğim kot pantolonun farkında olmayıp, evde dört dönerek kot arayacak kadar kendimden geçmeyecektim. Onları bırakıp babayla sinemaya gittiğimizde, bana ihtiyaçları var diye , sokak ortasında ağlaya ağlaya eve dönmeyecektim. Günlerce her yarım saatte bir uyanıp, iki bebek emzirip, biraz uyuyabilmek adına geceleri gözleri yarı açık biberon hazırlayıp çocuğa verirken, çocuğun ciyaklamasıyla biberonun ağzını kapatmadığımı  farkedip, 150 cc mamanın  yüzüne gözüne, üstüne başına boca olmasıyla,  gözlerimi faltaşı gibi açmayacaktım. Hain kolikle başederken,  asansör metodunu uygulayıp , Ağrı Dağın eteğinde tey tey diyerek halay çekme pozisyonunu almayacaktık. Sosyal hayatım daha zengin olacak, babayla daha fazla vakit geçirilecek, arkadaş partilerinde şişenin dibini bulacak ama evlat sevgisini tadamayacaktım. Her ilklerini gördüğümde maden bulmuş gibi sevinmeyecek, hayatı silbaştan tanımaya başlamayacaktım. Akşam haberlerine, çizgi filmlere, hasta çocuklara, kibritçi kız gibi hikayelere hıçkıra hıçkıra ağlamayacaktım. Minik ellerle yüzümü okşamanın, salyalarla beni öpmenin, yere yatırıp üzerimde zıplamanın sıcaklığını hissetmeyecek, tüm makyaj kalemlerimle boya yaptığınızda, saçlarım diken diken olmuşken aynı soruya kırk defa aynı cevabı vermeyecektim. Haftasonları istediğim kadar uyuyacak, çift kişilik yataktan, kafam komedinin üstünde, dört kişi kalkmayacaktım. Öpeyimde geçsin'in ne kadar sihirli bir anlamı olduğunu anlamayacaktım. Sıcak ve aheste yemek yemenin, aynanın karşısında geçirdiğim zamanların kıymetini bilmeyecektim. En önemliside içgüdülerimin, motivasyonlarımın, annemin fedakarlıklarının ve ikiz annesi olarak ne kadar güçlü olduğumun farkına varmayacaktım.

3 yorum:

  1. Harikasın.
    Öyle güzel yazmışsın ki.Bu kadar mı güzel anlatılır İkiz anneliği

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Dilek, beni anladığından eminim. İşe başlayana kadar yardımcısız çocukları büyütünce, şu lohusalık sendromu bayağı uzamıştı bende.İnsanlar pazartesi sabahı işe gelince oflayıp püfler ya, ben yuppii işte dinlenebilirim diyorum. Bana garip garip bakıyorlar. Hafta sonları 5 dakika bile oturmadığımın farkında değiller. Tüm bunların üstesinden geldiğimi görmek beni mutlu ediyor.:)

    YanıtlaSil
  3. Gözlerim dolu dolu okudum yazdıklarını...Anneliği çok güzel anlatmışsın.
    Ne maceradır ikiz çocuk büyütmek :) Önceden ikiz bebeklerim olsun isterdim, kızım doğduktan sonra "amanınnn ya iki tane olsaydı!" dediğim çok olmuştur :)))

    YanıtlaSil