30 Ocak 2012 Pazartesi

Ev ahalisine limonlu kek

Yavrular mutfak işlerine bayılıyor. Salata, çorba ,yemek,tatlı zamanımız uygun olursa beraber yapıyoruz. Bir bakıyorum almışlar ellerine tencere. Açmışlar bakliyat dolabını. Bir avuç pirinç, bir avuç kuru fasulye, bulgur, mercimek ne varsa. Dolduruyorlar tencereye. İçine su koyuyoruz. Hadi ocağı yak anne çorba pişirelim. Peki diyorum. Hevesleri kırılmasın. Birde başında durup karıştırıyorlar koca kaşıklarla.

Nerdeyse kahvaltıda kendi yumurtalarını kendileri pişiriyor. Önce buzdolabından tereyağını çıkarıyor , biraz tavaya kesiyorlar. Ocağı yakma işi annenin. Sonra yumurtaları kırıp karıştırıyorlar yavaş yavaş ve masaya servis. Kabukları kaçtığı zaman ben alıyorum. Babası da düşkün mutfağa. Bana lütfen usta şapkası al anne. Aşçı demiyor , sanırım Oktay Usta yüzünden. Bir ara babannemiz onun tariflerini alıyordu. Geçen hafta aldım aşçı şapkalarını. Çok sevindiler.
Bazen ekmek pişiriyoruz bazen veriyorum yıkanmış marulları, tere, roka, maydonozu, yeşil soğanı önlerine. Kesme tahtası ve meyve bıçağını. Başlıyoruz salata yapmaya. İpek soruyor, soğan gözümüzü yakar mı anne. Hayır İpekçim taze soğan yakmaz , kuru soğan yakar. Daha önce yemek yaparken yakmıştı, onu hatırlıyor. Kesme işlemi bitince limonları sıkıyorlar sırayla. Zeytinyağı şişesini birlikte gezdiriyorlar üstüne. Afiyet olsun hepimize. Sencerin favorisi mevsim salatası. Havuç ve kırmızı lahana. Parmaklarını yemediği kalıyor. Tabağında tek bir havuç rendesi bırakmaz. Ufak ufak rende kullanmayı gösteriyorum.

Yakında limonlu kek yaptık. Önce yumurtalar çırpıldı şekerle, üstüne diğer malzemeler eklendi. Bir yandan limonlar sıkılıp ilave edildi. Kalıba döktük. Çırpma kasesini parmağınla sıyırıp yalamak, benim çocukluğumdan kalma bir alışkanlık. Her ne kadar , yavrum çiğ hamur yenmez diye kızsalarda, pek tatlı gelirdi bana. Benim yavrular çay kaşığıyla sıyırdılar dibini. 150 derecede 45 dakika sonra mis kokular sardı etrafı. Dışarıda ayaz. Kışın klasiklerindendir. Sıcak içecekler, evde kek kapışması, pijamalarla saatler geçirmek, yatak odasının yastıklarını salona taşımak. Mısır patlatmak. Ohh kışın keyfini düşünmekte varmış….

24 Ocak 2012 Salı

bir pazar günü

Bu pazar babannenin poğaçalarının kokusuna uyandık. Çocuklar önce tuvalete, sonra el yüz yıkandıktan sonra doğru kahvaltı sofrasına. Uzunca bir kahvaltı. Kahvaltı sonrası , Sencer dikiş makinesini açtı. Tekerleğini çıkartmak istedi. Oğlum o makineye sabit onu çıkaramayız. Ayak pedalını istedi. O da sabit oğlum. Anne buraya yapışmış mı diye sordu. Evet oğlum o çıkmıyor.
İpek dedesinden aldığı sekiz küçük şeker için benimle pazarlıkta. İpeğim sadece bir tane ye. Gerisini sakla. Anne lütfen hepsini istiyorum. Kızım dişlerin çürür. Ama ben dişlerimi fırçalıyacağım. O zaman çürümez. Hepsini yersen dişlerini fırçalasan da çürür kızım.

Sencer dikiş kutusunu aldı. İçindeki iplikleri ve iğneleri dağıtacaktı ki. Aklıma onlar için aldığım dikiş iğneleri geldi. Plastik ve ucu küt olanlar. Hadi gelin size iğne vereceğim. Bayıldılar. Yün lif verdim ellerine. Batırması kolay olsun. Etamin olsa daha iyi olurdu. Yarım saat sürdü dikiş faaliyetimiz. Sencer fotoğraf makinesini aldı. Şak şak her yeri çekmeye başladı. Anne bak radyomu çektim. Tamam oğlum. İpek, anne aklıma bir fikir geldi. Ne geldi kızım. Sencer eğer fotoğraf çekerse, baba geldiğinde aa bak İpek dikiş dikiyor der. Büyümüş mü der. Bende evet derim anne.

Anne bu güzel olmadı. Büzgülü dikmişsin İpek. İlk defa dikiyorsun. İleride daha iyi olacaksın. Sencer iğnesinden ipliğini çıkardı. İpek halının püsküllerini dikmek istedi. Orası olmaz tatlım. Anneee elime iğne battı. Dikiş dikerken olabilir kızım. Bir yandan ağızlarında şarkı. Oh mac donadls had a farm. İa ia ooo. Bir makarayı feda ettim onlara. Bir elinde makas bir elinde ip. Terziler yoğun çalışıyor. İpek, anne bak bana mektup geldi. Elindeki ipi göstererek. Nasıl yani kızım. Zarfın nerede .. Şakadan anne. Peki kızım.
İpek ,anne ben suluboya yapacağım.Sencer, İpek bende yapmak istiyorum. O zaman herkes kendine boş bir kağıt alsın. Suluboyanın içindeki renkleri saydılar. Sencer resmini anlatır. Anne bunlar mikropların izleri ve bunlarda ejderha. İpek bay mikropun mu. İpek anlatır resmini. Bunlar köpeğin ayak izleri Sencer. Bu arada ipek hapşırır. Çocuklar hapşırırken ağzımızı kapatalım lütfen. Sencer resmini kaldırdı çöp kutusuna attı. Neden attın oğlum. Çok ıslandı anne. Atma annecim asarsak kurur. Onu sergileriz. Tamam. İpek resmine devam ederken Sencer kağıt kesmeye geçti hatta suluboya fırçasının kıllarının bir kısmını da. Oğlum resim yapamazsın fırçayı kesersen; tamam anne. İpek, anne Sencerin burnu aktı. Hemen peçete getirdim. Silme anne. Oğlum mikroplar var burnunda. Tamam o zaman sil. Onları çöpe atalım. Sencer suluboyayla parmaklarını boyadı ipek tırnaklarını. Oje sürüyormuş öyle söyledi.

İşleri bitince ikiside koştu banyoya ellerini yıkamaya. Çocuklar üstünüzü ıslatmadan. Kaselerini zi ve fırçalarınızıda yıkayın. Suyla oynamaya bayılıyorlar. Bi gittim ki yanlarına; kaseyle lavobanın deliğini kapamışlar. Lavoba su doluyor. Çocuklar hemen suyu kapatın ve israf etmeyin. Koştular peşimden geldiler. Anne bak üstümüzü ıslattık. Soyundular. Çıplak çıplak diye yatağın üstünde zıplıyorlar. Çıplak çıplak oynanmaz, hem mikrop kaparsınız hem de üşütüp hasta olursunuz. O zaman atlet külotla oynayalım. Tamam öyle olur. İpek hemen beni destekler . Anne ben kusmuştum, gene hasta olurum giyinmezsem değil mi. Evet tatlım. Giyindikten sonra, yatağımın üstünde zıpla zıpla düş oyunu. Sonra yastık savaşı. Sencer baykuş gibi ötüyor. İpek, anne ben daireler olan çorabımı giymek istiyorum. Benim verdiğimi istemiyor. Beğendiği elbiseyi de giyiyor üstüne. Sonra İpek geometrik şekilleri aldı çalışma dolabından. Sencer trenlerini . İkisi de kendi halinde meşgul. Biraz sonra İpek şekillerini toplayıp yerine kaldırdı. Eline yarabantı geçirmiş. Sencer, anne o benimdi. Söyleseydin İpeğe alma diye. İpek cevap verir unutmasaydın Sencer. Sencer elindeki ipi sandalyesine doladı doladı. İpek dedi ki , canavarlar girmesin diye mi doluyorsun.
İpek, makineden çamaşırları çıkarırken elbiselerini ve külotlu çorabını görünce hemen onlara sarılıp öptü. Bayılıyor çünkü elbise ve çeşit çeşit külotlu çoraplarına. Sonra kitaplığından bir kitap seçti. Yapanın ambulans kitabı. Hadi anne onu okuyalım. 2 kere okuduk. Üstünede counting lıttle ındıans ı okuduk. Uyku sinyalleri almaya başladım. Saat yarım oldu. Önce yemek yedirmeliyim. Üstüne ıhlamur ve şurup ve sonrada uyku. Bubi tuzakları gibi Sencer her yeri makarayla doladı. Ben yemekleri ısıtırken İpeği mutfaktaki sandalyeye bağladı. İpeğin emniyet kemerini bağlamış. Onlar yemeklerini yediler ve çizgi film seyretmeye başladılar. İpek Mickey Mouse ın Klüp evini seyrederken uyudu. Saat 14:00. Sencer de uyudu ıhlamurunu içerken. Biberondan içiyor. Okulda biberon yok. Biz büyüdük diyorlar. Eve gelince anne sütümüzü biberonla ver. İkisi de uyuyunca çocukları halaya bırakıp babanne ile pazara çıktık. Haftalık meyve ve sebze alışverişini yapmak için. Marketten sebze almayı sevmiyorum. Pazar daha alıcı daha nostaljik benim için. Hem çeşit çeşit .
Dörtbuçukta geldik eve. Akşama kabak tatlısı ballı cevizli. Hemen çocukları kaldırdım. Erken yatmazlar bu akşam. Sabaha da erken kalkamıyacaklar. İpeği uyandırırken aldığım tokaları gösterdim. Sencer de uyanırken patates püresi istedi. Öğlen yatarken onu yemişti. Bolca yıkayıp ikisinin de ellerine Amasya elması. Açılsınlar diye bekliyorum. İpek anne bak ne şeklinde ısırdım. Kalp olabilir mi tatlım. Hayır anne sekiz şeklinde. Evet ben onada benzetmiştim.
Sencer durup dururken bok dedi. Oğlum çok kaba bir kelime. Kullanmanı istemiyorum. Bana gülerek baktı. İpeği alıp ayrıldım yanından. İpek yapbozuyla Sencer arabalarıyla oynamaya devam etti.
İpek annee. Efendim kızım. Havuç tobiyi okuyalım. Gözleri çıkmıştı kitabın. Oynayan gözlerden yapıştırdık. Sencer bu arada Legoların kutusunu devirdi. Oğlum yavaşça koy yere. İkisi beraber kule yapmaya koyuldular. Bir süre sonra İpek bloklarını Sencerinkilerin üzerine koydu. Sanırsın kan davası. Sencer onun bloklarını yıktı. Sonra evin içinde kovalamaca. Çocuklar kavga etmenizi istemiyorum. Güzel güzel oynayın. O sırada baba aradı. Yarım saat sonra evdeyim. Sencer telefonumu aldı. Hadi bana sayıları göster. Olmaz oğlum telefon elimizde oynamak için zararlı. Anne benim canım sıkılıyo dedi. Ne oynayalım oğlum. Zıplayalım. Tamam . Hep beraber yatağın üzerine çıktık. Önce Sencer kucağımda. Sonra onu indirdim İpek kucağımda. Bu arada dizlerim kesildi zıplamaktan. Çocuklar ben biraz dinleneyim dedim. İpek dizlerimi ovdu. Yatağın üzerinde dönerek koşarsak ,bacaklarımızın ağrısı geçer dedi. Sonra Sencer öldüm dedi ve yatağın üzerine yüzüstü yattı. Sonra tekrar aldım kucağıma onları. Zıplamaya devam. Öyle mutlu oldular ki. Benimde aklıma bir fikir geldi. Hadi şarkı açalım. Müzik eşliğinde zıplayalım. Sencer koştu radyosunu getirdi. İpek bilgisayara koştu. Ali babanın çiftliğini açalım diye. Radyo kanalları iyi çekmeyince bilgisayardan çocuk şarkıları açtık. O sırada baba geldi. Büyük bir köy ekmeği getirmiş. Plastik iğnelerini babalarına gösterdiler. O sırada ekmeğe de batırmak istediler. Olmaz iğneyi ekmeğe batıramayız. İsterseniz kürdanları batırabilirsiniz.
Sonra onları babaya bıraktım. İpek köpek olmayı çok seviyor. Beline ip bağlatıyor ve onu tasmasından tutup evin içinde dolaştırmamızı istiyor. Sencerin elini yaladı. Patileriyle el yakmaca oynadılar. Bir ara beni alıp at yaptılar. Oh zor kaçtım ellerinden. Ah boynum diye diye. Birara baktım dede ve babayla beraber Kemal Sunalın filmini izliyorlar. Hayatım bu çocuklar için uygun değil demeye kalmadan film bitti. Zaman hızlıca geçti. Yarın sabah okula gidecekler. Akşamdan kıyafetlerini hazırladım. Bir de beğenmeme durumları var. Babanneyi sabah çileden çıkarıyorlar. Onun için seveceklerinden emin olduğum kıyafetleri hazırlıyorum. Üçü beraber koyun koyuna uyumuşlar. Saat 10:30 da. Bende son rötuşları yapıp, oyuncakları ve ufak tefek dağınıklığı toplayıp, gece yarısı olmadan cumburlop yatağa. Öncesinde babasının koynunda uyuyan prensesi yatağına yatırarak tabi…