22 Nisan 2010 Perşembe

Mektup arkadaşım Deniz Karan

BALON BASKI

Balon çok az şişirilir. Çukur olmayan bir kaba likit boya konur istediğiniz renklerde. Balon içine batırılır ve kağıdın üstüne boyalı kısmıyla tampon yapar gibi baskı alınır. İpek balonla oynamayı çok sever, annişte böyle bir çalışmayla karşısına çıkınca önce şaşkınlıkla baktı. Sonra aynısını tekrarladı. Balonlarla türlü oyunlarımız var bizim. En zevk aldığımız, büyükçe şişirdiğimiz balonu üstüne oturarak patlatmak. Hiç de kolay değil yani. Bak şimdi. Aklıma çocukluğum geldi. Nerden nereye. Uçan baloncu amcalar vardı. Bir demet balonla dolaşırlardı yaz akşamları. Benimde el bileğime bağlıydı balonum. 

Yavrularımında böyle güzel anıları olması dileğiyle, Küçücüük Deniz Karan'a resmimizi gönderiyor, çocuk bayramını içtenlikle kutluyor ve annesi Aynur'a herşey gönlünüzce olsun diyorum.

Mektup arkadaşım Defne

MUM BOYALARLA SERBEST ÇALIŞMA

İpek mum boyalarla Defne için çizdi resmini. Bu aralar genellikle yuvarlak çiziyor. Babaannesinden görmüş. Resimleri yaparken çok eğlendik. Mektup arkadaşı olunur da fotoğraf konulmaz mı? Zarfa küçük bir notla fotoğrafımızıda ekledik. Büyüdüklerinde bakıp, tatlı bir hatıra olur umarım. Bu arada 23 Nisan Çocuk Bayramınız kutlu olsun. Uç uç böcecik Defne'ye ve Annişi Hülya'ya sevgilerimizle.

eğer yavrularım olmasaydı

Hep koştura koştura iş yapan ben, hamileyken koşamayacağımı hergün Cağaloğlu yokuşunu çıkarken yavaşlayacağımı anlamayacaktım. Şunda ne kadar kalsiyum var, bunda ne vitamin var diye araştırıp yiyecek seçmeyecektim. Hamilelikte balıktan midem bulanmasına rağmen , ıkına sıkıla yemek zorunda olmayacaktım. Saat 23:00 te  biberonları kaynamaya koyup, sonrada unutup, mutfaktan salona doğru gelen yoğun duman bulutuyla kendime gelip , camı kapıyı açtıktan sonra, tüm apartmanın yangın var diye kapıyı yumruklamalarına neden olmayacaktım.  Aşı yaptırmaya giderken, üstüme giydiğim kot pantolonun farkında olmayıp, evde dört dönerek kot arayacak kadar kendimden geçmeyecektim. Onları bırakıp babayla sinemaya gittiğimizde, bana ihtiyaçları var diye , sokak ortasında ağlaya ağlaya eve dönmeyecektim. Günlerce her yarım saatte bir uyanıp, iki bebek emzirip, biraz uyuyabilmek adına geceleri gözleri yarı açık biberon hazırlayıp çocuğa verirken, çocuğun ciyaklamasıyla biberonun ağzını kapatmadığımı  farkedip, 150 cc mamanın  yüzüne gözüne, üstüne başına boca olmasıyla,  gözlerimi faltaşı gibi açmayacaktım. Hain kolikle başederken,  asansör metodunu uygulayıp , Ağrı Dağın eteğinde tey tey diyerek halay çekme pozisyonunu almayacaktık. Sosyal hayatım daha zengin olacak, babayla daha fazla vakit geçirilecek, arkadaş partilerinde şişenin dibini bulacak ama evlat sevgisini tadamayacaktım. Her ilklerini gördüğümde maden bulmuş gibi sevinmeyecek, hayatı silbaştan tanımaya başlamayacaktım. Akşam haberlerine, çizgi filmlere, hasta çocuklara, kibritçi kız gibi hikayelere hıçkıra hıçkıra ağlamayacaktım. Minik ellerle yüzümü okşamanın, salyalarla beni öpmenin, yere yatırıp üzerimde zıplamanın sıcaklığını hissetmeyecek, tüm makyaj kalemlerimle boya yaptığınızda, saçlarım diken diken olmuşken aynı soruya kırk defa aynı cevabı vermeyecektim. Haftasonları istediğim kadar uyuyacak, çift kişilik yataktan, kafam komedinin üstünde, dört kişi kalkmayacaktım. Öpeyimde geçsin'in ne kadar sihirli bir anlamı olduğunu anlamayacaktım. Sıcak ve aheste yemek yemenin, aynanın karşısında geçirdiğim zamanların kıymetini bilmeyecektim. En önemliside içgüdülerimin, motivasyonlarımın, annemin fedakarlıklarının ve ikiz annesi olarak ne kadar güçlü olduğumun farkına varmayacaktım.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Mektup arkadaşım Ayşe Nil


Mısır BASKISI
İkiye bölünen çiğ Mısır fırçayla istenilen renklerde boyanır. Biz ana renkleri tercih ettik. Karıştırdığımızda ara renkleri oluşturduk. Mısır tamamen boyandıktan sonra kağıdın üstüne yuvarlanarak baskısı alınır.


Ne Güzel, Ayşe Nil Çocuk bayramında doğmuş. Çifte kutlama. Nice mutlu yıllara.
Umarım çocuklarımızın dilekleri hep gerçek Olur.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Mektup arkadaşım - Sencer'den Lara Berfin'e

Araba TEKERLEKLERİ İLE Baskı
Oğluşun en sevdiği 2 arabayı aldık. Genişçe BİR tabağa boya döktüler. Arabanın tekerleklerini bu boya tabağının içinde gezdirip, kağıdın üstüne İleri Geri hareket ettirdi. Sencer bundan son derece Keyif Aldi. Anne eli değmemiş sanat oyunları bunlar. Hem konuşmaya Yeni Yeni başladıkları Su dönemde, kendilerini ifade etmenin en keyifli yolu.



Handan ve cici bıdık Berfin'e sevgilerimizle.

Mektup arkadaşım- Sencer'den Yekta Çınar'a

Misket Boyama


Plastik BİR kutunun içine kağıdımızı yerleştirdik. Kutuya Sarı ve Yeşil boyalarımızdan sıktık. Aslında damlatmamız gerekiyordu AMA 25 aylık kuzum Vick diye sıkınca bayağı bir boya Akti. sonra kutunun içine 3 tane misket attik ve İleri Geri salladı. Misketler ZAR Zor hareket etti ve Kağıt oldukça bulaşık BİR hal Aldi. Öylece kuruttuk. Kalin BİR boya tabakasıyla.

Annesinin genlerinden bulaştıysa Çınarında eli Güzel olmalı. Benim hayal gücüm çalışmaya başladı. Ana OĞUL Sergiler açtım size yada ikinizi BİR tabloya yansıttım. Aslıhan'a ve aslan Parçası Yekta Çınar'a miniklerin resimleri kadar renkli hayatlar diliyorum.

MEKTUP ARKADAŞIM -SENCER'DEN İDİL'E

Ortaokul - lise zamanlarımdan hatırlıyorum Mektup arkadaşlığını. Hatta o Zamanlar Blue Jean okurdum. Ordada penfriend Köşesi Vardi. İnsanlar yeni arkadaşlıklar edinir, farklı ülkelerde birbirlerinin kültürlerini öğrenirlerdi. Heyecanla beklenir cevaplar, defalarca okunurdu. Fotoğrafta gönderilirdi. Bazen zarfa sığabilecek Küçük hediyelerde. Artik mektup, zarf yerine e-posta adreslerimiz var herbirimizin. İlkönce herkes kendini tanıtır mektubunda sonra yaşamlarını, hayallerini. Kimisi yıllarca Devam Eder kimisi Kisa sürede biter. Kimisi tanışmaya kadar Gider. Çocuk ruhuyla kurulan dostluklar dahamı kalıcı acaba. Yillar sonra biriktirilen Mektupları Açıp okumak, gülümsemek. Benimde var Boyle bir dosyam. Günün birinde bende yavrularımın gerçek anlamda Mektup arkadaşı edinmelerini isterim. İnternetten değil ama elle kağıda yazılıp postalanacak. Umarım hayal kırıklığına uğramazlar tabi. İkibinler, seksenlere yada doksanlara benzemiyor çünkü.

Bu vesileyle Sevgili Banuya cok teşekkürler. Bizede böylesine Nostalji ve masumiyet yaşattığı için.
Gelelim ilk resmimize. İkizlerimden Oğlum Birinci gruptaydı. Bu nedenle ondan başlıyorum.,
SENCER'DEN İDİL'E Meyve Sebze Baskısı

Önce mutfaktan BİR Tabak dolusu kuru soğan, Portakal, limon, elma, havuç getirdik. İkiye kesilmiş şekilde. Sonra bunları Likit boya ile fırçayla boyadık ve kağıtlara Baskı yaptık. Aynı zamanda meyvelerden kesir çalışması oldu. Yarım elma, Yarım Portakal gibi. Yavrular bu Sebze ve meyveleri boyadıktan sonra Sencer Oyuncak trenini, İpek ellerini boyamaya Devam etti.
Hande ve minik meleğine sevgilerimizle.

3M ÇALIŞMASI (MAKARNA- MIKNATIS- METAL)


Malzemeler: Bir paket makarna, büyük bir kase, çubuk mıknatıs, evdeki çeşitli metal parçaları (kilit, ataç, anahtar, kelepçe, demir parçası) ve hata kontrolü için bu malzemelerin basılı olduğu kart. Kartı lamine ettim.


Makarnalar kaseye boşaltılır. Metal parçaları içine atılır ve karıştırılır. Çubuk mıknatıs kasenin içinde dolaştırılır ve makarnaların arasından mıknatısın çektiği metal parçaları ele alınarak kartın üzerine yerleştirilir. Böylece çocuk neyi bulduğunu ve neyi arayacağını bilir. Sencer uyurken İpek ile çalıştık. Hemen vicdan yapıyorum. Birisi eksik kaldı ya .Sencer ile de başka bir gün çalışacağım. Teker teker çalışmak, hakim olmamı kolaylaştırıyor. İlk iki tekrar harikaydı. Daha erken mi acaba , genede bir deneyeyim dediğim çalışmadan İpek oldukça başarılı ayrıldı. Sıkılınca mıknatısı bir kenara bırakıp, makarnalarla serbest oynamaya başladı. Sonrada halının üstüne saçmaya. Eğer buna devam ederse elektrik süpürgesini getirip, temizlememiz gerektiğini söyledim. Toplamaya başladı. Çünkü elektrik süpürgesiyle arası hiç yok.  Kalanlarıda anne topladı ve çalışma sonlandı.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Renk Tabletleri

http://www.montessorimaterials.org/ dan üç renk kutusunun da renklerini print ettim. Her bir rengi kesip , ikiye katlayarak , rengin çift tarafta görünmesini sağladım.

Her rengi laminasyondan geçirdim. Ve dayanıklı olması adına laminasyondan çıkan renkleri isim kartlıklarının içine yeleştirdim. Babamızda en yakın zamanda kutularını tamamlayacak. Şimdilik birinci ve ikinci kutuyla çalışacağız. Üçüncü kutuyu önümüzdeki seneye saklayacağım. Çünkü benim oyun canavarlarım tarafından başımıza konfeti gibi renk tabletleri yağabilir.

ÖĞRET ONA

Bu yazı hoşuma gitti ve alıntı yaptım. Umarım bende öğretebilirim...

Aylin Kotil Cumhuriyet Gazetesi- 23 Mayıs 2004 (Alıntı)


Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım:
Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden adı 'insan yetiştirmek' olan bir iş. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın. Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını... Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden...
Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat ona. Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini, kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret. Kitaplardan keyif almasını, ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona. Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.
Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla. Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine...
Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.
Aşk acısı çekmenin hiç âşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret. Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı... Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.
Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu öğret. Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.
Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret. Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı... "İstemiyorum", "hayır" demeyi öğret ona, istediğinde ise "istiyorum" demeyi, Sevdiğinde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi öğret ona. Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını...
Sorgusuz sevmeyi... El yazısı ile notlar yazmayı... Lafı dolandırmamayı... Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona. Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını, İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret... Ama en çok da kendini sevmesini öğret... Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini... Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını...
Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...

Yaşasın!!! Babamızın içine Montessori girdi..

Aylardır çocuklara dair öğrendiklerimi, okuduklarımı Cem ve babanneyede anlatıyorum. Hepimizin tavrı ve yavrulara sundukları bir olsun diye. Seminer kayıtları yapılırken Cem'inde kaydını yaptırmıştım. Kendisi birebir dinlerse benim anlatmamdan daha etkili olur diye. Yüzdeyüz haklıymışım. Seminer çıkışında ikimizin ayrı ayrı notları vardı ve bana,  hemen İkea'ya gidiyoruz açık dolap ve sergi kitaplık alacağız dedi. Dur gaza gelme hemen, öyle böyle derken geçtiğimiz hafta Bauhaus'tan tahta kestirip kendi bir dolap ve kitaplık yaptı.

Çocuklara tüm gün babanne ve dede baktığından ve geçici bir süre birlikte oturacağımızdan babannenin salonunun bir köşesini onlara tahsis ettik. Sencer ve Cemin uzun uğraşlar sonucu birleştirdikleri dolap ve kitaplığı yerleştirdik.

Sonra bilgisayarımda kayıtlı bulunan Annelik Sanatı'nı  ciltlettirip kitap haline getirerek bana sürpriz yaptı.


Seminerde elden ele dolaşan zımpara rakamların tabletinin boyutunu çizmişti. Yine Bauhaus'tan 10 adet bu boyutta kontraplak kestirdi , yeşile boyadı ve  zımpara kağıdından rakamları keserek yapıştırdı. Şimdide koku tüplerini yapacakmış.
Vallahi  beni de geçti. Hani korku filmlerinde şeytan adamın ruhuna girer ve tüm kötülükleri yaptırır. Kocamın da  seminerde ruhuna Montessori girdi. Hem felsefesini özümsüyor hem uygulamalarını yaptırıyor. Daha ne diyeyim. Omuzlarım biraz daha hafifledi. Bir sonraki seminere babanneyimi götürsem acaba. En iyisi maaile Ankaraya gidip Binbirçiçek Çocuk evinde bir gün geçirmek. 

Montessorı Seminer Notlarım

Anne ve baba olarak 28 Mart pazar günü çok faydalı bir seminere katıldık. Seminere başlarken herkes minik bir şarkıyla kendini tanıttı. Binbirçiçek Çocuk evi kurucusu Hilal Hanım bıkmadan usanmadan hep konuştu anlattı. Herkesin sorularına ayrı ayrı güler yüzüyle cevap verdi. Dedi ki bu anlattıklarım okyanusta bir damla. Umarım bu toplantıların devamı da gelir ve biz açık denizlere ulaşabiliriz.

Seminerden kısa kısa…
Çocuk kendi kendine öğrenir. Hamilelikte gelişmeye başlayan organ ve duyulara dayanan potansiyelle dünyaya gelir. Kendisine engel olmayacak bir çevre sunulursa kendini geliştirmeye devam eder. Sürekli yapamazsın, düşersin, kırarsın, yanarsın demektense yetişkinin uygun çevre ve ortamı hazırlayıp, gözlemleyerek ihtiyaç duyduğunda kendi başına yapabilmesi için çocuğa yardım etmesi gerekir.


Bu sayede Montessorı ye göre normalleşen çocukta, düzenlilik, dikkat, neşe, çalışma konsantrasyonu, bağımsızlık, girişimcilik, sosyalleşme, yardımlaşma, sessiz ve yalnız çalışabilme olur. Eğer çocuğa pasif ve yetişkin yönlendirmeli bir yaşam sunulursa cesaretsiz, güvensiz, tembel , ödül ve ceza bekleyen, saldırgan davranışlar sergiler.
Çocuk özgür ve hareketli olmalı. Yapacağı aktivitelerde seçim hakkı tanınmalı. Herhangi bir çalışmayı istediği kadar tekrarlayabilir yada çalışmak istemezse zorlanmaz. Her materyalden sınıfta sadece bir tane vardır. Başka bir çocuk o materyalle çalışmak için sırasını beklemek zorundadır. Böylece sabretmeyi ve paylaşmayı öğrenir.
Çalışmaları mümkün olduğu kadar sessizce göstermeli. Mesela şu çok yalnış bir davranışmış. Kaptan kapa su aktarırken süngerle , bak tatlım şimdi süngeri batıyorum, suyu emiyor, şimdi bekliyoruz suyu akıyor, ve diğer kaba sıkıyoruz. Asla bu şekilde anlatmamamız gerekiyormuş. Doğrusu konuşmadan sadece göstermek. Soldan sağa doğru yol izlenmeli. Çoğu pratik hayat çalışması yazmaya hazırlıktır. Yazıda soldan sağa yazılır.

İki elimizide kullanmak ve parmakları çalıştırmak duyuların uyarılmasında önemli. Her iki elimizin işaret ve orta parmağında beyne direk giden sinirler mevcut. Mesela zımpara rakamların yada harflerin bu iki parmakla dokunularak şekillerinin hissedilmesi ve öğrenilmesi. Yada minik parmakların makarnaları ipe dizmesi ile parmaklar mümkün olduğunca çalıştırılabilir.

Montessorı sınıflarında nasıl sandalye taşıyorlarmış. Eğitimci yetiştirirken 20 dakika sadece bunu yazıyorlarmış. İlk önce sandalyeyi masanın kenarından yeterince arada boşluk kalacak kadar çek . Sandalyenin sırt yerinden başparmak dışarda 4 parmak içerde kalacak şekilde kavra. Diğer elle oturak yerinden yine başparmak dışarda 4 parmak içerde tut. Kaç derecelik açıydı unuttum. Arka ayakların üstüne sandalyeyi o kadar açıyla yatır ve iki elini sandalyeden çekmeden taşı. Bu özet anlatım. Netice, iki elimi kullanmayı bırak , ben evde çocukların sandalyelerini 2 parmağımın arasına alıp taşırdım şimdiye kadar. Gerçi annelikle öğretmenliği karıştırmayalım dedi Hilal Hanım.
Materyaller sınıfta kaza riskini azaltmak , duyarlılığı geliştirmek için törensel bir havada ve iki elle taşınır. Materyalleri amacı dışında kullanmak isteyen çocuk olursa kırmadan başka bir alternatif sunulur.
Çocuk tüm günlük işlere ve yaşamsal faaliyetlere dahil edilmeli. Birlikte yapılan ev işleri, sofra kurmak, bozulan bir makineyi tamir etmek, alışverişe gitmek, tiyatroya gitmek, çeşitli iş kollarını ziyarete götürmek. Mesela bir itfaiye istasyonu, fırın, matbaa, fabrika, rüzgar gülleri. Bunlar çocuğun sosyalleşmesini ve hayatını zenginleştirmesini sağlar.

Çocuğun tüm yaptığı çalışmalarda konsantrasyonu artırmak, bir duyuyu geliştirmek amacı ve dışardan müdahaleyi azaltmak için her materyalin hata kontrolü vardır. Kırmızı mercimekle yapılan kaptan kapa aktarma çalışmasında tek ve koyu renkli tepsi  ile dökülen mercimekleri çocuk rahatlıkla görebilir. Çubuk mıknatısla makarna dolu bir kabın içine konulan metal parçaların bulunarak, metallerin resimlerinin olduğu kartın üzerine çıkarmak hata kontrolüdür. Su ile yapılan aktarmalarda ise tepsiye dökülen su sünger ile silinerek hata kontrolü sağlanır.

Sınıflarda yere serilmiş bir kilim, halı yada masa üzerinde çalışılır. Masada tepsilerle yada saman kağıdı üzerinde iş yapılır. Böylelikle çocuklar bu sınırlar içinde çalışır ve başkalarının özgürlüklerini engellemezler. Çalıştıkları halı ve tepsiler dikkat çekici renk ve desenlerde olmamalı. Materyallerle karışıp dikkat dağıtabilir. Sadelik motivasyon arttırır. Küçüklerin sınıflarındaki doldur boşalt kapları kazalara neden olmamak için cam yerine mikadan olabilirmiş.
Montessori sınıflarına yılın her döneminde kayıt yapılabilir. Yaş, dil, hazır olma problem değil. Her çocuğun gelişimi farklı olduğu için bireysel eğitim vardır. Materyaller kolaydan zora doğru sıralama gösterir. Yaşça büyük çocuklar küçük çocuklara model olurlar. Hazır olan öğrenci bir üst sınıfa geçebilir.
Başarılı ve başarısız çocuklar arasında yarış, kıskançlık olmaması için ödül ve ceza yoktur. Çocuk övülmek için başarmamalı, başarısından kendi zevk almalı.
Çocuğa öğretme telaşıyla yaklaşmamalıyız. Çocuk için sonuç değil süreç önemlidir. Makarnaların hepsini ipe dizmek yada hiçbirini geçirememiş olmak önemli değil, önemli olan uğraşırken zevk alması. Bu süreç herhangi bir nedenle ortasında kesilmemeli. Mesela suyla yapılan bir çalışmada çocuk önlük takmayı unuttuysa, çalışması bozulup önlük takması istenmez.
Her çalışma çocuğun bitirebileceği ölçüde ayarlanmalı. Küçük çocukların dikkat süreleri kısa olduğundan, örneğin bakliyat aktarmada kabı az doldurursak çocuk sıkılmadan bitirecek ve başarı duygusunu tadacaktır.

Montessorı de masallar 6-7 yaşına kadar önerilmez. Gerçek dışı ögeleri çocuğun gerçekmiş gibi algılamasını engellemek için küçük yaş grubunda anlatılmaz. 3-4 yaşlarında bir çocuk gerçek ve hayali birbirinden ayıramaz. Dolayısıyla Montessori çocukların hayal gücünü bastırmaz aksine belli bir yaşa kadar çocuğun gerçek nesnelerle ve hayatla zihninin zenginleştirilmesini  ve doğru zamanda masalla tanışmalarını ister.
Gelişim Evreleri:
(tırtıl hikayesi alıntı - Emel Çakıroğlu/MM Yöntemiyle Çocuk Eğitim Sanatı)
Botonikçi De Vris 1900 lü yıllarda çocuğun gelişmesi ile bitkilerin gelişmesi arasındaki benzerliği fark ederek Maria Montessorı'ye kendisinin ortaya attığı duyarlı dönemleri kullanmasını önerir. De Vris duyarlılık dönemlerine böceklerde rastlar ve sıradan kelebeğin tırtılını örnek verir. Tırtıllar yumurtadan çıktıklarında bitkileri mahvedecek kadar oburdurlar. Dişi kelebek içgüdüsel olarak yumurtalarını ağacın korunaklı dallarından birinin gövdeyle birleştiği yere bırakır. Oysa yumurtadan çıkan tırtılın beslenebilmesi için yiyebileceği tomurcuklar dalın uç kısımlarındadır. Tırtılın hayatta kalabilmesi için ona bunu bildirecek birşeye ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı ışık karşılar. Tırtıl yumurtadan ışığa aşırı duyarlı olarak çıkar ve taze yaprakların bulunduğu dalın uç kısmına doğru hareket eder. Burada başlangıçta aşırı bir oburlukla beslenir. Belirli bir büyümeye ulaştığında artık ışığa karşı eski duyarlılığı kalmaz. Kör olmamıştır ama ışığa olan ihtiyacı azalmıştır. Yani bu duyarlılık döneminin yararlılığı bitmiştir.
Çocuklarda doğumdan sonra gelişimi boyunca duyarlılıklar gösterir.  Konuşma,hareket,düzen ,sosyalleşme için.
0-3 yaşta Dil gelişimi tamamlanır. Doğru kelimeler kullanarak örnek olmak gerekir.
0-6 yaşta Duyu gelişimi önemlidir. İleriki dönemlerde dünya ile farkındalıkları gelişir. Birey olma ve saygı duymayı öğrenirler.
1-3 yaş arası kendi düzen hassasiyetleri vardır. İnatlaşmamak gerekir.
0-4 yaş kaba motor gelişimi dönemidir. Sürekli puset kullanmak yerine çocukları yürütelim. Her çocuk yaşı kadar km. yürüyebilir. Ayrıca pürüzsüz bir dünya sunmadan hayatı deneyimlemelerine müsade etmek gerekir.
2,5 - 5 yaş: Sosyal duyarlılık rollerini öğreniyorlar. 48-60 ay arası bir çocuk kendi kendine gidip bakkaldan ekmek alabilir. Sorun çözme becerisi gelişiyor.

Evde Montessorı:
Yatağı yerde olacak, istediği zaman yatacak istediği zaman kalkacak Ayrıca düşme ve yuvarlanmalara karşı güvenli.

Kendini keşfedebilmesi için odasında ayna olmalı. Kırılma tehlikesine karşı slikonla yapıştırılabilir. Kırılsa bile etrafa dağılmasını engeller.


Boyuna göre, köşeleri yuvarlatılmış, açık raflar olmalı. Oyuncaklarını özgürce bu raflardan seçebilir ve tekrar yerine koyabilir.

Kendine ait bir masası olmalı, yine boyuna göre. Burada yeri geldiğinde yemeğini yiyecek, çalışmalarını yapacak, bazen çay partisi verecek bazen resim yapacak.

Evin içinde kendine ait özel köşeleri olabilir. Bir duvara kaplanmış kağıda resim yapabilir yada mutfakta kendine ait bir dolap olabilir. Tabi minik eşyalarla. Resim yapmaya yani boyayla çalışmaya başladığımızda tek renkten başlamalıymışız. Zamanla çoğalacak.

Çocuklar oyuncakla oynamaktansa gerçek nesnelerle çalışmayı severler. Günlük yaşantıya dahil olup rol model olmak , doğayla iç içe olmak, su ile oynamak, bitki yetiştirmek, çimlerde çıplak ayak dolaşmak, oyuncak bebeğini yıkamak, pipeti kesip ayakkabı bağcığına geçirip kolye yapmak çocukların gözünde çok eğlenceli ve önemli işler.

Sınıfta ve evde Montessorı birbirinden farklı. Hatta materyal diye tutuştuğumuz son zamanlarda ev için lüx olduğunu , çok pahalı olduklarını, evde sadece bir çocuğun faydalandığını okulda ise 15 çocuğun faydalandığından bahsetti.
Duyu Materyalleri Köşesi: Koklama- dokunma- işitme -tat alma- görme

Kulplu silindirler, pembe kule, kahverengi basamaklar, kırmızı çubuklar, geometrik çekmeceler, çanlar (zil), tat şişeleri, yaratıcı üçgenler, binomik ve trinomik küpler. (trinomik küple ilgili 3 kralın masalı var.)
Günlük yaşam materyalleri: transfer, paylaştırma, evdeki günlük işler ( çamaşır asmak, katlamak, toz almak gibi.) Ellerimizle kavrıyoruz, çalşıyoruz. Bu nedenle eller çok önemli.
Su ile aktarma çalışmaları, çocuklara hem terapi oluyor hemde keyif veriyor.
Renk karışımları, ana renkler ve ara renkleri oluşturma.
Yiyecek hazırlama ve servis yapmak sosyalleşmeyi destekliyor.

Matematik Materyalleri:
En temel özellikleri soyut kavramları somutlaştırmak. Kırmızı mavi sayı çubukları, sayı kartları, boncuk dizileri, zımpara rakamlar. Bu rakamların yazılışı iki parmakla (işaret ve orta parmak)  dokunularak kavranacak.

Sınıfta el yıkamaya ilk önce leğende başlıyorlar. Sonra lavobada yıkıyorlar. Leğende elleri kirli olduğunda sabunun kesildiğini görüp, olayı somut olarak algılıyorlar.

Dil Materyalleri: Yazılı ve sesli çalışmalar olmak üzere ikiye ayrılır. El çalışmaları, ses ve harf oyunları.

Ben ellerimle calısır, uygulayarak öğrenirim.
Duyduğumu unutur, yaptığımı hatırlarım.
 Maria Montessori