30 Mayıs 2011 Pazartesi

Demiryolu Müzesi ve Eminönü

Bugün evden çıkmadan önce scooter krizi yaşadık. Alışveriş arabasından sonra scootersız çıkmam abi modundayız. En son babayla motorsiklete zincirlemeye karar verip ikna ettik. Onlar otoparka gidip bu işi yaparken ben kapı girişinde makyajımı yapıp aşağıya indim. Yanılmışız. İpek ikna olmuş, Sencer bırakmamakta kararlı ama bizde kararlıyız. İhaleyi süt dilimine bağlıyoruz. Markete yürüyene kadar ayrı bir kıyamet. Öğlen vakitleri yaklaştığından uyku huysuzluğuda var. Puset kullanmıyoruz. Anne, baba ; yorulduk deyince sizi mi taşısın kucakta, çantamı taşısın sırtta, yoksa scooter mı taşısın elde. Kadıköye kendimizi atıp, kahvaltıyı börek çay eşliğinde vapurda yapmak vardı ama Cemin beyaz fırın poğaça ve limonatası sevdasına orada tamamlayıp, vapurda soluğu aldık. Köpükler, dalgalar, martılar, gemiler, yorumlar eşliğinde Eminönü ‘ne yanaşmak üzereyken çişim geldi dedi ikiside. Koştuk tuvalete sırayla yaptılar. Vapurda Sencer sıkma portakal suyunu üstüne döktü. Kuruması için kendi haline bıraktık.

İlk Sirkeci garı girişindeki demiryolu müzesini gezdik. Gerçek trenleri de evdeki bozup yaptıkları ahşap tren ve yolları kadar merak edip seviyorlar. Yavruların en çok ilgisini çeken masa üzerine kurulmuş minyatür trenler idi. Bir tanesi çalışıp döndükçe başından ayrılmadılar. İpek müzenin kırmızı perdelerinin arkasında ne olduğunu sordu. Hatta perdeyi açmam konusunda ısrar etti. Müzenin içinde gerçek bir tren bile var. Banliyö treninin makinist bölümü. Çocuklar içine girdiler. Başkaca ilgilerini çeken istasyon çanını çaldılar.

Müze çıkışında dışarıdaki trenlere yeltendiler, sonra çocuklara güneş gözlüğü bakmak üzere Eminönü sokaklarına bıraktık kendimizi. Cemin bildiği gözlük toptancılarının yerinde yeller esince Erbay müzik aletleri mağazasına girdik. Burada geçen sene bizimkilere bir bateri seti bakmıştık. Ama almadık. Bir dahaki gelişe inşallah. Yerine üzerine oturup zıplayacakları balon aldık. 12o kg. çekiyormuş. Evde ben oturuyorum üstüne. İpek te sırtıma çıkıyor. Beraber zıplıyoruz.:))Onca dolaştık . İpeğe gene bir şapka alamadım. Doğubanka geçip çocuklar için cd player bakacaktık ki benim dışında tüm ahalinin yorgunluk , uyku ve açlık sinyalleri çalmaya başladı. Yine Cemin kaşarlı lahmacun isteği üzerine Cağaloğlu Sütişe gitmek için, Nuriosmaniye ye kadar tırmandık. Bana yokuştan götürme bizi diye söyleniyor. Cağaloğlu her yönden yokuş. Hapur hupur yemek sonrası Sirkeciye inerken tozsuz tebeşir ve silgi alıyoruz evdeki yazı tahtamız için. Sencer kucağımda uykuya dalıyor bu arada. Tekrar Doğubanka döndük. Birkaç mağaza dolaştık ki Sencer uyurken, göğsümde kusmaya başladı. Hemen mağaza önüne çıkıp dik tuttum onu ve başını. Kusmaya devam etti. Sanırım midesini üşüttü. Soğuk su, ayran, portakal suyu, dondurma, yemekler. Birkaç esnaf üst baş değiştirmemiz için çarşı içinde yer gösterdiler . Çeşme vardı içerde. Elini yüzünü yıkadım. Onların yedekleri vardı da benim yoktu yanımda. Senceri baştan aşağı yeniden giydirdim. Kendimide ıslak mendille temizleyip dışarı çıktık. Bu halde trene otobüse binsem yanımda oturan küfreder kusmuk kokuma. Hal böyle olunca dolaşmayı kısa kesip vapura bindik. Bu sefer dışarıda oturup martılara simit attık. Yavruların tren merakına Haydarpaşa da inip koşa koşa banliyöye yetiştik. Çocuklu olunca bize hemen yer verdiler. Bostancıya kadar kah hızlanıp kah yavaşlayıp taka taka tak tak seslerinin ne olduğunu sorgulayarak geldik, tıklım tıkış trenden indik ve tövbe dedik. Mısır çarşısına uğrayacaktık, vakit kalmadı. Baharat çalışmaları için çekilmemiş vanilya kahve ve tarçın almam gerekiyordu. Zaten şu Eminönüne gelip iki gün dolaşsan yetmez vakit. Veee maaile, Bostancı Yaşar Ustanın Karadutlu, sakızlı, cevizli, kayısılı, limonlu gerçek parça meyveli dondurmalarıyla günü tatlıya bağladık….