30 Ağustos 2009 Pazar

YA İZİNDE YÜRÜRÜZ YA YOLUNDA ÖLÜRÜZ

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. Atam, bıraktığın emanetleri koruyacağım. Geleceğin bekçileri çocuklarımıda Milletin bu vatanı düşmana terk etmemek için ,nasıl binlerce şehit binlerce gazi verdiğini ve vatanın bölünmez bütünlüğünü aşılayacağıma söz veririm.

Sindirimi kolaylaştırır, cildi güzelleştirir!

Bir avuç fındık değil, hergün bir bardak süt .Keçi sütü moda olmuş son zamanlarda. Yaklaşık 11.000 yıldır varolan keçinin, okul yıllarında etinden sütünden kılından yararlanırız diye okumuştuk ama bu denli faydalı olduğunu çocuklarım sayesinde öğrendim. Keçi deyince aklıma gelen ilk şey sütü değil , iki inatçı keçi şarkısı olurdu. Yani Hipokrat bile basmış bu durumun üstüne. Avrupada bebeklere keçiler süt annesi olurlarmış. Çünkü keçi sütü ve anne sütü birbirine çok yakın. Uzmanlara göre hem bebeklerde hem yetişkinlerde sindirimi kolay. Kırmızı et ve balık tüketimimiz azsa keçi sütünün yararı dahada artıyor. Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılıyor fakat ilaç olarak kabul etmemek gerekiyor. İnek sütüne alerjisi olanlara alternatif. İsviçrenin ünlü Saanen keçisi bu iş için geliştirilmiştir. Bebeklerin anne sütü alamadığı durumlarda keçi sütü imdada yetişir. Uzmanların yararlı açıklamalarıda bu sütü kıymete bindirip, keçi ürünleri piyasasını canlandırmıştır. Tabi keçi sütünün bazı eksileride var. En iyi kalsiyum kaynağı değil. İnek ve anne sütünden fazla ancak kalsiyum, badem, brokoli, lahana ve özellikle susamda daha fazla var. Folikasit, demir,Vitamin D ve B12 açısından eksiktir. Bu yüzden beslenmede tek besin bu olmamalı. Ayrıca keçilerin besinsel değeri yanında, ormanda kuru otları yiyerek orman yangınlarınıda engelliyorlar. Acaba benim kabız olan tatlı kızımada iyi gelirmi. Evimizde bahçeli değilki keçi alıp besleyelim. (Bu arada saanen keçileride ikiz doğurabiliyormuş.) Ne köyümüz var nede köyde tanıdıklarımız. Güvenilir kişilere nasıl ulaşacağız. Uht ne inek sütü ne keçi sütü kullanmak istemiyorum. Organik ürünlerinde mutlaka sertifika ve stikırlarını kontrol etmek lazım. Hadi bakalım annesi marifetli parmakları çalıştırıp keçi sütü bul.

18 Ağustos 2009 Salı

Gün içinden sahneler

Bu sabah, kahvaltılarını hazırlarken Sencer elektrik süpürgesinin hortumunu çamaşır makinesinin içine soktu. Sonrada kapağını kapattı. Biri yakada biri paçada onları banyodan çıkarttıktan sonra yatak odasını toplarken ben, gardıroptaki katlı giysileri dışarı attılar . Masanın üstünde unutulan kalem ve cd.leri ele geçirince , onlardan geri almak beni çıldırttı. Tv nin kablolarına, vitrin içindeki bardaklara musallat oldular. Hayııır desemde hiiiç işe yaramıyor. Bende söktüm vidalarını vitrin kapaklarının. Hadi şimdi açında göreyim sizi. İpek ağlamakla bağırmak arasında gitti geldi. Sonra oyun odasında (yani bizim oturma odası) legoları görüp onlara daldılarda bende kahvaltı hazırlama işini bitirdim. Biraz çatalla biraz on parmak döke saça bitirdik kahvaltımızı. İpek mutkala Sencerin yada benim ağzımada yemek verir. Bulaşıkları toplarken hangisinin attığını görmedim . Sadece bir attii sesi duydum. Baktımki daha boyları yetişmiyor ama mutfağın camından aşağıya su pompasının kapağını fırlatmışlar. Mutfakta verdiğimiz hafif zaiyattan sonra odalarında raylı dolabın kapağıyla oynadılar. Bir içeri bir dışarı. Oyun parkında yastık savaşı. Birbirlerinin elinden oyuncak kaçırmalar. Ayrıca birini kucağıma aldığımda diğeride gelip bacağıma yapışıyor. Yada İpek kucağımda oturuyorsak Sencer gelip İpeği ittiriyor. Kendisi kucağıma yerleşmek istiyor. Sadece oyuncakları değil benide paylaşmak istemiyorlar . Kapıları artık kendileri açıp kapatabiliyorlar. Benimde ödüm kopuyor parmaklar araya sıkışacak diye. Bu arada kulak, saç, göz, burun bilmece oynadık. Yerlerini sorduğumda gösterebiliyorlar bana. Sonra bugün hep beraber yiyebileceğimiz bir tatlı yapalım dedik. Tam mutfağa gidecektik ki Cem aradı netten bazı şeyler göndermemi istedi. Böylece tam bir saatimiz geçti. Sencer uyudu 12:00 de. İpeğide uyutmaya çalıştım. Maalesef. Her zamanki gibi uykudan bayılana kadar yatağa girmiyor. Benim gibi az uykuyla geçiriyor gününü. Bari kız kıza yapalım sütlacı dedim. İpekçim pirinçleri ayıkladı ilk önce. Birkaç tanede mama deyip ağzına attı. Sonra Cem geldi ve meyve suyu sıktı. Elma üzüm havuç limon . Bende sütlacı pişirdim . Sonraki ilk hedef İpeği uyutmaktı. Akşamüstü arkadaşları Duru ile parkta buluşacağız. Oraya uykusuz götürmek istemiyorum. Babası ben kızımı uyuturum diye odaya gitti. Gidiş o gidiş. Yahu insan her çocuk uyutuşunda kendiside uyurmu? Hayatım sen uyu. Ben çocuklarla sana yetişirim Uykudan sonra hazırlanırken İpeğin saçlarına toka taktım. Kaç saniye kaldı saçlarında bilmiyorum. İlla bonuskafa gibi dolaşacak. Çaktırmadan tokayı takıp unuttursak bile, bu defa Sencer aaaa kardeşimin saçında bir şey var deyip , saçlarını yoluyor İpeğin. Bez değiştirmekte eskisi kadar kolay değil. Bazen hiç bağlatmak istemiyorlar. Böyle durumlarda bacaklarımla bacaklarını sabitleyip, ellerimlede üst gövdeye hakim olup ancak bağlayabiliyorum. Nihayet parka gittiğimizde Didem teyzenin söylediği şarkılarla dans ettik. Biraz çimlere oturup oyuncaklarla oynadık. Her park günündeki gibi kedi köpek, karga kovaladık. Yerlerden çar çöp toplayıp, annemizin gözüne baka baka ağzımıza attıktan sonra, arkamıza bakmadan kaçtık. Top oynadık. İpek biraz çiçek tohumu yedi. Sencer ve Duru salıncakta sallandı. İpek ise kaydırağın başından ayrılmadı. Bende kızı tutacağım diye, yıllar sonra kaydıraktan kaydım. Sonra Sencer, Didem teyzesinin, İpek Serhat amcasının Duru da benim kucağımda tahteravalliye bindik. Biz büyük çocuklarada eğlence oldu hani. ee bu kadar koşturmacadan sonra anne babalarda bir çay içip evlerimize dağıldık. Eve dönüş yolunda Sencer kustu. Arabamı tuttu yoksa mideyimi üşüttük derken yüzü kireç gibi oldu. Gece ateş kontrolü yaptık. Ancak sevindirici olan gece uykusundan sonra ertesi sabah bomba gibi kalktı. Bizde rahat bi nefes aldık.

11 Ağustos 2009 Salı

PAZAR GEZMELERİMİZ

Vakıflar Haftasının etkinliklerinde keşfetmiştim burayı. Belki balkonda yetiştirmek üzere birkaç çam yada bitki alabiliriz diye düşünmüştük. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesine gittik. Burası çeşitli ağaç ve bitki türlerini içeren büyük bir bahçe. Ayrıca tavuklar ve ördek havuzları var. Tatilde denize girmemek için benimle savaşan evlatlarım, ördek havuzuna girmeye kalktılar. Hayır deyip engellediğim için sanırım. Ördeklerle kendi dillerince konuştular. Yerlerden taş toplayıp attii yaptılar. İpek ağzına atıyor ilk önce, sonra benim gözüme bakıyor. Kızınca kaçıyor yanımdan. Yakalayınca bakıyor anneden kurtuluş yok. Tükürüyor. Bir süre çocuk oyun alanında oynattık. Ardından akşam yemeğine Develi'ye gittik. Oturttuk mama sandalyelerine, oyuncak koyduk önlerine. İlk 1o dakika iyi hoş. Sonra mızıldanmalar.Masaların arasında koşup oynamak istiyorlar. Çorbalarını bile içmeden doğru oyun alanına bıraktım onları. Bizde Cemle başbaşa yedik yemeğimizi sohbetle karışık. Hemde yanıbaşımızdaki ekrandan çocuklarımızı izleyerek. Çok ilgili 2 oyun ablası vardı. Hem çocuklarla dışarı çıkıp, hem rahatça yemek yemek için ideal bir mekan. Bu sefer sırayla yemek nöbetine gerek kalmadı.

OĞLUMUN İLK SAÇ TRAŞI

17 aydan beri hiç kesmemiştik Sencerin saçlarını. Saçları nerdeyse omuzlarına kadar iniyordu banyo yaptırırken. Önlerden gözlerinede geliyordu dalgalı saçları. Bukle bukle inen. Meğer bütün karizma bu saçlardan kaynaklanıyormuş. Babannemiz gözlerine giriyor diye önlerden kısaltınca, babamızda berbere gidelim bari düzgün bir hale sokalım dedi. Giderken yanlarına bir çanta hazırladım. Senceri oyalamak için. Bir biberon süt, çubuk kraker, oyuncak, kitap. Tabi hiçbiri işe yaramamış. Sencer makinadan korkup bas bas bağırmış. Berber çırağı elindeki fırçayı bir elinden bir eline fırlatıp şaklabanlık yapmış. Neticede 5 dakikada traş bitmiş. Fotoğraf makinasınıda vermiştim ama Cem bir kare bile çekememiş. Döndüklerinde Senceri tanıyamadım. Yüz şekli bu kadarmı değişir. Resmen şok oldum. Kısacık olmuştu saçları. Sanki başka bir çocuk geldi eve. İlk tepkim çok çirkin olmuş demek oldu. Sonra bunu Sencerle oyun yaptık. Sen nesin oğlum diyorum. çiirrrkiiiin diye uzatarak söylüyor. Artık İlkokula başlayana kadar kestirmem saçlarını uzatacağım.

TATİL VAKTİ GELDİİ

Kıştan beri bu yaz tatilinin hayalini kurardık Cemle. Eskiden olsa ilk aklımıza düşen şey Fethiye olurdu. Çocuklardan sonra ise, 17 aylık yavrularla ilk tatili nasıl geçireceğiz . Şöyle atarmıyız onları kumlara . Denizi seveceklermiydi . Ne kadar kum yiyeceklerdi. Yolculuk sırasında araba koltuklarında oturmaya kaç saat dayanacaklardı. Fakat düşündüğümüz zorlukları hiç yaşamadık. Yılda 15 gün tatilimiz var. Ve ikizlerle maksimum keyifli geçirdik. Herkes delimisin nasıl becerdin diyor. Sırrı genlerimizde . Anne ve baba balayı dışında hiçbir tatilini tek mekanda kalarak geçirmedi. Tarzımız bu değil. İllaki dolaşacağız karış karış koyları. Köyleri. O muhteşem tarihi. Bunun için karavan almayı bile düşünüyoruz. Son 4 yıldır Fethiyeden başlayıp Antalyadan çıkardık. Bu sene tersini yaptık. Çeşmeden başlayıp Çanakkaleden çıktık. Fethiyede mutlaka Katrancı Koyunda kamp yapardık. Yavrularımada bu kültürü aşılayacağım. Biraz daha zaman lazım. Doğayla iç içe olmak güzelde. Böcekler vs. olmasa. :) Gün sayıyorduk tatil öncesinde. Son bir ay hep alışverişle geçti. Meğer ne kabarıkmış alışveriş listemiz. Aman çocuklara buda lazım olur, şuda lazım olur . Hastalanırlarsa diye ilaç çantası. (seyyar ecza dolabıda diyebiliriz) İkiz pusetimiz, oyun parklarımız , yorganımız, yastığımız,topumuz, oyuncaklarımız. Son geceye kadar bavul hazırladım. 8 saat yol gidecektik. Sıkılmasınlar diye çubuk kraker, büskivi, süt,oyuncak, kitap hazır ettim elimin altında. Kendime gelince birkaç tişört,şort ve 2 kitap. O gün sabahın 5inde yola çıktık. O saatte uyuyorlardı tabi. Yolculuğu genelde Sencer uyuyarak İpek etrafı seyrederek geçirdi. Ara ara mola verdik. Bez değiştirme, beslenme ve ufak yürüyüşler için. Sürprizlerle doluydu tatilimiz. İlk gideceğimiz durak belliydi. Sonrası spontan oldu. Önceden rezervasyonda yaptırmadık. Herşey dahil bir sisteme hiç girmedik. Nereye götürdüyse yüreğimiz hadi burada kalalım dedik. Çoğu zamanımız ikizlerle geçti. Plaj serüvenlerimiz. Lunapark mutluluğumuz. Kedilerin köpeklerin peşlerinden koşturmalar. Merdivenlerden inip çıkmalar. Bu ara favori oyunları. Güllerin dikenli bitki olduklarını anladılar. Birkaç batıktan sonra. Keçileri , kuzuları yakından gördüler Gökçeadada. Üşütmesinler diye motel odamızda klimayı açmadık. Pencere aralamak kafi geldi. Bütün gün koşup oynayıp , akşamda sahil gezmesi yaptıktan sonra derin uykulara daldılar. Ancak onlar uyuduktan sonra sevgilimle balkona oturup biralarımızı yudumlayabildik. Bütün gün iki bücürün peşinde koşmaktan bizde sızıp kalıyorduk ama mutluyduk. Yüzümüz gülüyordu. İkizlerle beraber eğlenmeyi öğrenmiştik. Onların zevk aldığı oyunlardan bizde zevk alıyorduk. Yanımıza aldığımız kitapları hiç mi hiç açamadık. Allaha şükürler olsun ki sağlıklı iki yavrum var. Ben yorulsam kaç yazar. Yok uyku saatimi geçti yok bugün az mı yedi gibi rutinlerde rahat davrandık. Şenlik havasında insanların ilgisi hep üzerlerinde oldu. Sencerin gülücükleri İpeğin zerafeti . Hatta birileri çocukları severken biz Cemle fırsat bu fırsattır diye yemeğimizi bile yedik. Yoksa nöbetleşe yiyorduk. Çocuk sevmeye meraklı insanlarla tanışmak güzel. İlk durağımız Çeşmede Sabahın 7sinde kalkıp yalınayak çimlerde bahçe suladılar. Bahçenin ortasındaki fiskiyeyle oynadılar. Birbirlerini ıslattılar. Daha çok Sencer İpeği ıslattı . Soğuk su ürpertti nazlı kızımı anniiii şeklinde çağrışlarla kucağıma koştu. Çok rüzgarlıydı site. Bahçeye havuzda kurduk ama sadece kenarında oynadılar. Deniz kenarında kum yoktu , taş attık bolca denize. Attiiik diye seslerle. Sonra kahvaltı oyunlar ve öğlen uykusu hamakta. Oğlum bi dakka dedi ilk defa. Ertesi gün Alaçatıdayız. Sencer oradada bi hortum buldu kendine . kendi kendine açıp kapatabiliyordu suyu. Yine tüm sevimlilikleri üzerinde . Show yaptılar etrafa. İkiside dudaklarını kuş gibi yapıp öpücük veriyor. Büyüklerin oynadığı voleybol maçının ortasına girdiler. Sencer sarışınların kucağından çıkmadı. Çapkın fırlama. İpek yemek menüsünü eline alıp kitap gibi okuma yaptı. İpeğin elinden cep telefonu kurtarırsak kardayız. Islatıp bozdu telefonumu. Sencerde babasının güneş gözlüğünü kırdı. Bol bol kova kürek ve tırmıkla oynadılar. Kovalar havada uçuştu. Kumlar elekten geçti. Sıcak kumlara basınca ciyaklayıp geri adım attılar. Kumdan kaleler yaptık beraber. Babası ikisininde ayaklarını kuma gömdü. Bundan hiç haz etmediler. Sencer küreğindeki kumları havaya atti yapınca , akşam 3 su sadece başlarını yıkamak zorunda kaldım. Bir ara Sencer kum kovasını ipeğin başına geçirdi. Onlara ayakları suyun içinde kalan simitlerdende aldık ama hiç kullanamadık. Denize sadece ayaklarını sokabildik ikisininde. Ne zaman denize sokmaya çalışsak kıyameti kopardılar. Bizde bir dahaki seneye deyip ısrar etmedik. İlk defa güneşe çıkıyorlardı. Güneş kremini abartıp bulamaca benzetmişim çocukları. Şapkalarınıda ben taktım onlar çıkardı. Çeşmeden sonraki durağımız Ayvalık- Sarımsaklı idi. Sarımsaklıda çok şirin bir motelde kaldık. Senceri sivrisinekler yedi ilk gün. Sonra ilaçladık odamızı yatmadan önce. Motel sahibide Hollandadan getirdiği ilacı verdi bize. Çocuklar için sivrisinekten koruyucu. Senceri buladım ilaca güzelce. Bi daha gelmedi sinek. Sarımsaklının uzun geniş ve ince kum plajında devam etti oyunlarımız. Sabah motelde kahvaltılarımız çocuklarla hareketliydi. Nöbet sistemini devreye sokmuştuk Cemle aramızda. Şeytan sofrasına çıktık bir sonraki gün. Burada şeytana ait ayak izi olduğuna inanılıyor. Manzarayı gün batımında seyredemedik ama yinede harikaydı. Oradan geçtik Cunda (Alibey )Adasına. Taş kahvede Sencer kuşlarla oynadı, Pipetle ayran içti, ipek uyudu. Yüksek tavanı, duvardaki aynası, serinliği o sıcak havada ferahlattı bizi. Akşamda Lunaparka gittik. Alan ışıl ışıl, hareketli, gürültülü. Ne pusette ne kucağımızda durmak istediler. Ordan oraya koştular . Atlı karıncaya bindik ilk defa. Çarpışan otolarda benim hitim. Sonraki gün Kaz Dağı turlarına katılalım istedik ama jiplerle olduğu için vazgeçtik. Bizim bücürleri jiplerin içinde zapt edemezdik. Kaz Dağı olmazsa bizde tekne turu yaparız dedik. Ayvalık civarındaki irili ufaklı adalara. Teknede gayet keyifli geçti. Sencer bir ara dümene geçti. Dur oğlum tekne babanın değil. Sanırım tekerlek gibi düşünüp çevirmek istedi. Sonra arkamdan bir ses . Ben büyüttüm sıra sende dedi. Meğerse oda ikiz annesiymiş. İkizleri 7 yaşındaydı. Bizimkiler arkadaş bulunca teknede, kısmen oturabildik yerimize. İpekle martılara hamsi attık. Çığlıklara boğuldu kızım, martılarla bu kadar yakın olunca. 3.durağımız Bozcaada oldu. Derler ki İnsan uzun yaşasın diye Tanrı Bozcaadayı yarattı. En yüksek tepesinden izledik manzarayı. Rüzgar güllerini, şarap ve reçel evlerini dolaştık. Bozcaada şarabı ve üzümlerinden aldık. Tatlı kızım ve oğlum reçel evinin arkasındaki bağdan üzüm yedi. Sencer üzüm görünce dayanamaz. Hatta dönüş esnasında arka koltuğun yanındaki üzüm torbasını çekmiş kucağına. Tesadüfen gördüm arkamı dönünce. Baktım koparıp üzümleri yiyor. Ayazmanın turkuaz rengi denizi Maldivleri anımsatıyor. İncecik kumunda yine kova kürek oynadılar. Birde arkadaşları Aleyna vardı. O hiç yerinden kalkmadı. Çünkü kumda dolaşınca ayakları kirlenip ağlıyormuş. Annesi öyle söyledi. Evlerin sarmaşıklarla donandığı, sadece iki katırın geçebileceği dar sokaklarda dolaştık Rumlara dair. Sencer bir köpek yavrusuyla oynadı . Kah yanak yanağa kah ağlayarak. Sonraki durağımız Kazdağı yamaçlarındaki Yeşilyurt Köyü. Dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci yermiş burası. Köy meydanında bir kahvaltı ettik. Hayatımda bu kadar lezzetli şeyler yemedim. Köylülerin doğal yetiştirdikleri her şey vardı. Domatesi, biberi, zeytini, peyniri, salçası, yumurtası, sütü, balı, tereyağı. Birde sıcacık köy ekmeği. Yavrularda nasibini aldı bu sofradan tabi bir kedi yavrusu eşliğinde. İpek parmağını kedinin gözüne sokmaya çalıştı. Sencer kuyruğun peşinde. Netice kedi ikizlere dayanamayıp kaçtı. Kışlık tarhanamızıda aldık köylüden. İpek de Sencerde çok seviyor tarhanayı. Oradan geçtik Behramkale’ye . Vurduk sırtımıza yavruları Athena Tapınağına çıktık. Düşe kalka dolaştık. Antik limana inen yol parke taşlıydı. Burada kızım bir elbise beğendi. Köylü kadınların dikip oyaladığı. Hemen giydirdim üstüne bende. Sonrasında akşam yemeğine attık kendimizi Türkiyenin en batısı Gökçeadaya. Öncesinde şirin mi şirin ortası bahçeli , etrafı tek katlı odalarla çevrili mini tatil köyüne yerleştik. 24 senedir İstanbullu bir aile işletiyormuş burayı. Çocuklar uyuyordu geldiğimizde. Bizde bir yorgunluk kahvesi içtik. Ertesi gün yeni keşiflere yelken açmak üzere. Sabah Sencer gene gösterdi fırlamalığını. Çeşmedeyken alışmıştı bahçe sulamaya. Zeytin ağaçları altında, orta bahçede Cemle kahvatımızı ederken ve diğer masalarda bir sürü insan. Sencer fiskiyeyi açtı. Bütün kadınlar çığlık çığlığa . Çocuk suyu açtı diye. Ben koştum hemen durdurdum tabi bu heyecanlı aktiviteyi. Cem masada kaldığı için yüzünü kapattı, ben tanımıyorum bu çocuğu şeklinde. Orda kaldığımız sürece Sencerin tek eğlencesi oldu, beni peşinde koşturmak. Yoksa milleti çiçek gibi sulayacaktık. Kahvaltıdan sonra Rum köylerini dolaştık. Sencerle İpek yabani keçilerle tanıştı burada özgürce hoplayıp zıplayan. Zeytinliköyün dibek kahvesini içtik. O havayı hissetmeye çalıştık. Yoksa kim dövecek şimdi dibekte kahve çekirdeklerini. Tepeköyde Barba Yorgonun şaraplarından alıp , Meydan tavernasında oturduk. Bizimkilerde Meydan koşusuna çıktılar, mavi beyaz boyalı eski rum evlerinin arasında. Gökçe adanın Merkezinde Meydani Pastanesi var. Üzüm suyuna, karadut dondurmasına ve efibadem kurabiyesine ailecek hasta olduk. Yolu düşen olursa sipariş vericem. Sonra Alaçatının kalabalığından sıkılıp buraya sörfe gelenleri seyrettik. 3 günde bitirdik Gökçeadayı . Tatilimiz, Gökçeadadan sabahın 7sinde Çanakkale feribotuna binerek son buldu ve dönüş yolculuğumuz başladı. Yok daha eve dönmüyoruz. Şehitliği gezeceğiz. Hem gözyaşı hem gurur hem dualarla gezdik şehitliği ama buranın hakkını verebilmek için çocuklar büyüyünce tekrar geleceğiz. Sonuç İpek ve Sencer çok eğlendi. Geliştiler. Anne ve Baba zayıfladı. Döndükten sonra herkes bize aaa ne kadar zayıflamışsınız dedi. Sanırım hiçbir yemeğimizi oturarak yiyemedik. Zayıflamak isteyen arkadaşlar varsa , benim ikizleri 1 hafta bırakayım. :)) Tatilin darısı tüm çocuklu ailelerin başına…