19 Eylül 2010 Pazar

Medrano Sirki

İpek ile bayram öncesi alışveriş yaparken Tepe Nautılus'un yanına kurulan mavi beyaz çizgili çadırı gördüm. Bu çadırı tanıyorum. Hemen gittik. Bilet alalım diye düşünmüştüm, daha açılmadıklarını söylediler. Geri döndük eli boş. Kısmet bir sonraki haftaya imiş. Pazar günü iş dolayısıyla görevli olduğumdan erkenden evden çıktım. Yavrulara söz verdim. İşten dönünce sirke gideceğiz. Babası onları tüm öğleden sonra parkta oynatmış. İşim bitince sirkin önünde buluşup içeri girdik. Atlar,köpekler,kaplanlar, papağanlar,trapez yavruların ilgi odağıydı. Ancak büyüklere yönelik denge gösterileri sırasında, üç saat parkta oynayıp geldikleri için uykuları geldi. Motor Show da onlarda bizimle beraber nefeslerini tuttu. Sırayla üç motor , kürenin içine girip dönmeye başladı. Bir tanesi düştü. Yaralanan olmadı. Gösteri bitti. Eve dönüş yolunda sızdılar. Böylece pazar gününün hoş aile eğlencesi sonlandı.

10 Eylül 2010 Cuma

Orjinal Vücut Dünyası Sergisi

Yavrular bu sergi için küçük olduklarından babayla başbaşa gittik. Büyüdüklerinde onlarında gezmelerini isterim. Yaşama dair fikirlerim benzerdi orada okuduklarım, gördüklerimle ama daha bir oturdu sergiyi gezince. Gerçek insan vücutları. Bedenlerini bu sergi için bağışlamış ölüler. Onlara minnettarım. Kaslar, damarlar,organlar. Alman bilim adamı Gunther von Hagens tarafından plastinasyon denilen bir yöntemle çürümez hale getirilmiş. Çok etkileyici bir deneyim. Doktor olsam ancak bu kadar görebilirdim kendi kemdimle karşılaşmamı. En uzun yaşayan insanların hayatlarından dersler çıkardım. Serginin girişi ceninden bebekliğe geçiş sürecini anlatmış. Serginin ilerleyen bölümlerinde basketbol oynayan, jimnastik yapan, oturan bedenler. Tek tek organlar. Kimisi sağlıklı kimisi hastalıklı bedenlere ait.İkiside yanyana. Serginin çıkışına doğru video gösterimi var. Vücutlara yapılan işlemleri anlatıyor. En önemliside arada verilen mesajlar. Doğal beslenme, düzenli uyku,spor, eğlence ve sevgi. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürerek yaşlanmak için şart. Biliyorum yaşlanmak kaçınılmaz ama artık daha bilinçliyim. Yavrularıma örnek olmak adına. Vücudumuza ne kadar iyi bakarsak o kadar mutluyuz.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Büyükada turu

Bir tatil günü Büyük Adadayız.Hatıralarım var silinmeyen buralara dair. Sabah çarşıdaki fırının önünden geçerken sıcak ve mis gibi kokan acıbadem kurabiyeleri mesela. 23 Nisanlarda tırmandığımız Aya Yorgi. Babayla üniversite yıllarımızın kaçış mekanı. Sıcak bir sonbahar günü Bostancıdan atladık vapura yavrularla.Yerimize oturup seyahati tamamlamadık tabiki. Yavrular bir içerde bir dışarda. Vapurun arkasında bıraktığı köpüklerin, martıların peşinde. İndikten sonra çarşı ve sahil turu. Sahilde kayaların üzerinden yürüdük. Dövme bile yaptırdık. Ardından faytonla büyük adaturu. Adanın havası başka. İstanbul değil burası. Bayılıyorum evlerden dışarı sarkan rengarenk çiçeklere. Tarihi köşklere. Dar sokaklardan geçtik. Yanımızdan da bisikletlerle turlayanlar. Yokuşlarda bisikletten inip yürüyenler. Tepeye çıkınca yarım saat mola verip faytonu bekletiyoruz. İpek ve Sencer ata binmek istiyorlar. Faytoncu, elbette ne demek diyor. İlk defa gerçek bir ata biniyorlar birazda ürkerek. Neşeyle iniyoruz attan. Etrafı keşif, çocukların çişlerini yaptır, sularını al,eksikleri tamamla. Bu arada tur için bekleyen eşşekleri sevdir. Ai Ai de. Yavrular trenlerini eşşeğe versin. Al sen bununla oyna desinler. Böylece mola biter. Hoop dıgıdık dıgıdık faytona geri dönüş. Bundan sonraki tur güzergahı sessizleşiyor. Sadece çam ağaçları, manzara,alt tarafta plajlar,ılık bir esinti. Yolun inişinde atların barınağı var. Saatleri dolmuş. At değişimi yapıldı. Yavrular nasıl ilgiyle izledi tarif edemem. Serbest kalan atların yol kenarındaki topraklardan yediklerini heyecanla anlattılar. Turun sonunda hareketlilik artıyor yine. Merkeze dönüş, mis gibi etrafı saran yemek kokuları. Akşam yemeği için oturuyoruz bir açık mekan restorana. Yavrular yemeklerden çimtindikten sonra masanın altında dolaşan kedilere, kum kovalarına su doldurup vermek istediler. Kedi kaçıyor, İpek ile Sencer kovalıyor. Bi de bağırıyorlar. Kedi geeell su iç. Herkesin gözü üstümüzde. Kalkışımız vapur saatine yaklaşıyor. İskele kalabalık. Dönenler , gelenleri karşılayanlar. Yine hareketli bir vapur dönüşü Bostancıya. Hava kararıyor. Eve dönüş. Yarın işgünü telaşı. Yavruların babanneyle dedeye günün raporunu vermeleri. Benim aklımda adada bir gece kalıp, canlı rum müziği dinlemek, sırtaki oynayanları izlemek, sabaha kadar eğlenip günün doğuşunu seyretmek. En son arkadaşlarla nikah yemeğimizin sabahında, Ulus Parkından izlemiştik güneşin doğuşunu. Karşımda ütü masasını görünce dünyaya dönüyorum. Yarın iş var dedik, gömlek pantolon ütülenecek. Sen artık çocuklarını bırakacak birini bulursan ya doğumgününde ya evlilik dönümünde görürsün hayallerini. Bana yeter de artar bile.

huni ile dökme

Su çocuklar için hem terapi, hem deney hem de oyun aracıdır. Yavrularım bütün sulu aktivitelerden oldukça keyif alıyorlar. Montessoride her çalışmanın bir amacı var. Huni ile dökmede amaç: özenli çalışma alışkanlıkları kazanmasını destekleme, yaptığı işe odaklanmasını sağlama, ihtiyaç duyduğunda hayatını kolaylaştırabilecek gereçleri kullanabileceğini fark etmesini sağlama. Ön hazırlık: Şişeye dolacak sıvının ölçüsü, huni şişenin içinde iken boğaz kısmı sınırına kadar olmalıdır. Yavrulara bugün huni ile dökme yapacağız dedim. Yere bir örtü serdik . Masamızı sandalyemizi çektik. Verdim ellerine huniyi. Tanıttım önce. Bu huni. Sıvıları şişelere aktarırken kullanırız. Devamında sağdaki şişeyi soldaki şişeye huni yardımıyla döktüm yavaşça. Teklif etmeye bile gerek yok. Aynısını yapmak istediler . Hemde defalarca. Sular yerlere dökülünceye kadar. Hatta çalışma genişletilip Sencer küçük toplarını huninin içine doldurdu. Bu şekilde aktarma yapmaya çalıştı. Denedi, yanıldı. Toplar varken su akmadı. Islanan tepsi, masa ve huniyi süngerle kurulamamız gerekiyordu ama benimkiler yapmak istemedi. Sanırım 3 yaşında daha anlayışlı olacaklar. Herşeyin bir yeri olduğunu , işimiz bittikten sonra yerine kaldırmamız gerektiğini öğretmeye çalışıyorum ama ben topladım. Onlar başka oyunlara daldılar bile.

Dövmelendik

Büyük Ada da dolaşırken babamızın hevesiyle dövme yaptırdık hepimiz. Hint kınasındanmış. 15 gün ömrü varmış. Baba oğul yunus , anne kız kelebek deseni. İlk ben yaptırdım. Gerçi yavruların daha küçük olduğunu düşünüyordum. Sabit duracaklarını hiç düşünmemiştim. Sencer kendi isteğiyle oturdu kucağıma büyük çocuk gibi bekledi kolunun boyanmasını. İpek te babasının kucağında aynı şekilde ama baştan mızmızlığınıda yaptı.Ben istemem diye. Sonrasında bütün günümüz dövmelerimize bakıp, hoplaya zıplaya geçti. Akşam eve gidince babanneyle dedeye gösterdik. Çocuklar uyuyunca dövmelere dair netten birkaç yazı okudum. Okuduklarım beni hayal kırıklığına uğrattı. Hint kınasının zararsız ve geçici dövmelerin masum olduğunu düşünürdüm. Özellikle çocuklarda, herzaman olmamakla birlikte allerjik yan etkileri oluyormuş. Bazılarının içine siyah saç boyası kimyasalları karıştırılıyormuş. Kaşıntı kabarıklık ve yaraya dönüşüyormuş. Ya içinde varsa diye kızdım kendime. Hijyen abartısı olan bir anne değilim ama dikkatli olmakta fayda var. Sokaktaki adama sorsam bunun içeriği ne diye. Muhtemelen yalan söyleyecek. Neyseki bizimkiler hiçbir reaksiyon göstermedi. Bunların dışında kafamda oluşan tablo hiç karamsar değil. Siyah kınayı satın alıp evde kendimizde yapabiliriz. Güvenilir yerler de vardır mutlaka. Aklım kalıcı dövmelere kaymadı değil hani. Şöyle yıllarca taşıyabileceğimiz, anlamlı bir desen bulup, sağlıklı bir mekanda hayat arkadaşımla yaptırsak. Nasıl olur?

5 Eylül 2010 Pazar

Cibinliğimin direklerinden küçük mimarlara

Evdeki farklı oyuncakları üst üste koyup kule, köprü, araba vb. yapıyorlardı ama bu seferde diğer oyuncaklar amacına uygun oynanmıyordu. Yavruların bu ihtiyacını doyurmak için ahşap blok almak istiyordum. Birkaç yer dolaşıp istediğimi bulamayınca depoda duran ve artık kullanmadığımız cibinliğimin direklerini, marangoza kestirdik. Küp, dikdörtgen, kare,ince kalın ve birbirine simetrik olacak boyutlarda. Hem kullanmadığımız eşyaları değerlendirmiş olduk hemde yavrulara gerçek ağaç malzeme sunduk. Bunlarla motor becerilerini geliştirdikleri gibi dengeyi, estetiği, simetriyi de öğreniyorlar. Bazen üst üste koyup boylarını aşan kule yapıyorlar. Bazen çiftlik, otopark, köprü, ev. Hayvanlarla, arabalarla, trenle,legolarla kombinasyon oluyor. köprünün altından tren geçiyor otopark Çiftlik