2 Mayıs 2010 Pazar

Anadolu Feneri

Birgün önce Rumeli Fenerinde dolaşmıştık. Karşıdan bakmıştık Anadolu yakasına. Orayıda görelim dedik. Trafikten uzak, her yer yemyeşil. Düştük yola. Karşımıza atlar, inekler, koyunlar da çıktı. Bu sırada yavrular camlara yapıştı. Arkalarından ağladılar. Yıllardır İstanbuldayız, nasılda keşfetmemişiz buraları.


Burasıda bir balıkçı köyü. Tepede Kalesi var Yoros. İpek ve Sencer kale içinden taş toplayıp ceplerini doldurdular. Kaleden manzaraya hayran olmamak mümkün değil. Gelip geçen gemilere gözlerim daldı. Buraya birde denizden gelmek var. Her durakta duran Boğaz vapurlarıyla. Yoros Kalesini geçtikten sonra Porazköy ve Anadolu Fenerine ulaşıyoruz. Poyraz köyününde yeşillikler içinde bir Kalesi var, Garipçe'nin gibi. Aşağıda kayaları döven dalgalar. Buralarda piknik yapanlarda az değil. Böyle bakir yerler şehirden uzaklaşmış havası veriyor insana. Sağlı sollu ağaçlıklı yollar, çiçekler, Toprak ve yosun Kokusu sakinleştiriyor adami. Daha ilerleyince Anadolu Fenerine geliyoruz. Yavrularla seke seke aşağıya yürüyoruz. Balıkçı restoranların önünden geçip, kulenin Dik merdivenlerinden Yukarı tırmandık. Kule bahçesinde taştan masanın üstünde oynayıp durdular. Ordan oraya koştular. Manzaranın fotoğraflarını çektik.Garip bir ruh haline girdim. Yıllardır bu fenerler ışığında Gemiler yönlerini buluyor.


Onca Mangal, balık, Izgara kokusundan sonra insanın karni acıkıyor. Akşam yemeğine şehre dönüyoruz. Beykoz Korusu Sosyal Tesislerine.
Ne iyi etmişizde gelmişiz. Hala aklımdan çıkmıyor. Boyle el değmemiş yerler görmek, Keyif Almak, Hayata farklı bakmak, yaşama Değer katmak için yavrularla keşiflere Devam.

2 yorum:

  1. Böyle sessiz sakin yerler görmek ne kadar güzel değil mi?

    YanıtlaSil
  2. Önceleri daha bi sakindi şimdi o kadar değil ama diğer yerlere nazaran sakin sayılır yinede

    YanıtlaSil