9 Kasım 2010 Salı

tüyap kitap fuarı


Yolun neredeyse İstanbul sınırına yakın olması ve çocuklarla otobüs metrobüs yolculuğu zorlar düşüncesiyle kararsızdık. O zaman bugün tiyatroya gidelim. Kırmızı başlıklı kızın kukla oyununa gittik. Oyundan sonra gaza gelip ani bir kararla yola düştük. Otobüs, metrobüs, tekrar metrobüs,ve aktarma otobüsüyle. 2 çocuk, bir sırt çantası, iki balon elimizde. Öncesinde çocukları yolda oyalayabilecek alışverişi yaptık. Su, çubuk, sakız vs. Hem trafik hem yol uzun. Tıklım tıklım metrobüste çişleri gelmesin diye dua ettim. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Yaklaşık 2,5 saatte vardık Tüyap’a . Çocuklarla beraber dolaştık önce.

Tubitak’tan onların alışverişini yaptım. Sonra ayrıldık. Cem ve Sencer Penguen ve Aziz Nesin Vakfının standına gittiler. Sencer mini mini Mualla’yı almış. Bu arada Vakıf çocuk kitapları da basmaya başlamış. İpek ve ben Versus Yayınlarına gittik.

Küçük Kara Balık’a bakarken ,İpek görevli kızın bir sözüne içerleyip ağlamaya başlayınca kitabı bize hediye ettiler. Hep beraber Doğan Egmont Çocuk Şenliğinde buluştuk.

Yavruların çişi yemeği derken baktık vakit sınırlı, ağır ağır dolaşamayacağız. Önce ben çocuklarla şenlikte kalıp Cem yarım saat dolaşmaya çıktı, sonra o çocuklarla kalıp ben çıktım dolaşmaya. Büyük keyif binlerce kitap arasında dolaşmak. Dönüşte elimize extra poşetler dolunca, çocuklara çaktırmadan balonları devre dışı bıraktık. Tekrar metrobüs otobüs zinciri. Eve geldik. Çocuklar yorgunluktan uyudu. Açtık Şirince meyve şarabımızı. Döktük kitaplarımızı ortaya. Bir oh çektik. Ne mutlu..

Iraz ile oyunlar -2


Haftalar geçti Irazla oyunlarımızı yazmayalı. Hem bilgisayar bozulmuştu hemde vakit yoktu. Yavrular gayet keyifli. Eve geldiğimizde birebir devam ediyorlar oynadığımız oyunlara. Neler mi oynadık. Bir hafta, renkli boncuk ve fasulyeleri farklı kaplara ayrıştırmak istedik ama bütün çocuklar karışık doldurmayı tercih etti. Bizde müdahale etmedik. Bu boncukları ufak bir şişeye doldurup marakas gibi salladık.Salla salla dur oyunu. Küçük kırmızı marakaslar eşliğinde şarkı söyledik. Sonra ortaya büyük bir kağıt koyduk. Bütün çocuklarda etrafına sıralandı. Herkesin elinde kırmızı bir boya. İstediklerini çizdiler. En sonda herkes kendi elinin izini çıkardı. Ve makasla kesti.

Ellerimizi çalıştırdık. Şıklat , şaplat, salla ve döndür. Eller başımın üstünde, yanımda, arkamda ve önümde. İpekle Sencerin hala söyledikleri şarkı var. Hatta bunu evde farklı versiyonlara soktular. Masanın üstünde oyuncakları ortaya toplayıp büzül dersem büzülür, kenarlara çekerek süzül dersem süzülür diyorlar.Küçük at tekerlemesi de şöyle. Çocuklar elele tutaşarak içeriye bakan bir çember oluşturur. Ve söylemeye başlarlar.
benim bir küçük atım var
otur dersem oturur (herkes çömelir)
kalk dersem kalkar (herkes kalkar)
büzül dersem büzülür (çocuklar öne gelir,kollar birleştirilir,çember daralır.)
süzül dersem süzülür.(kollar açılarak geri gidilir,çember açılır.)
ayakları rap rap (ayaklar yere vurulur)
Eller şap şap birbirine vurulur.
iki yana sallanarak aslan geliyor kaplan geliyor
Tıp (herkes kımıldamadan durur.)

Başka bir hafta temamız doğaydı. Canlı ve kuru yapraklar. Yağmur, rüzgar. Iraz bir hikayeyle giriş yaptı. Sabah kalkmış hava çok soğukmuş,üşümüş,hırkasını giymiş.Dışarı çıkmış. Rüzgar esiyor. Herkes paraşütün bir ucundan tutup rüzgar varmış gibi salladık. Bir o yana bir bu yana vuuuuu...Aniden yağmur bastırdı şakır şakır. Paraşütün altına saklandık. Yağmur durunca yolda yürürken bir ceviz ağacına rastladık. Ceviz ağacı bize nelermi söyledi.
Ceviz adam şip şap şop
Burnu uzun lu lu lu
Kaşları keman gıy gıy gıy
Saçları rüzgar vu vu vu
Göbeği davul güm güm güm
Bize güler hah hah hah
Sonra yürümeye devam . Yere paraşüt serilir. Çantadan çeşit çeşit canlı yapraklar çıkar. Hepsi tek tek incelenir. İğne yapraklıdan geniş yapraklıya kadar. Kırmızı sarı yapraklar gruplanır. Birde uçları tırtıklı, tırtılların yediği yaprakları bulduk. Devamında canlı yaprakları kaldırıp fırınlanmış kuru yaprakları inceledik. Tüm çocuklar kuru yaprakları ellerinde ufaladılar. Irazın dağıttığı yaprak resminin üstüne uhuyla , ufaladıkları kuru yaprakları yapıştırdılar ve kendi yapraklarını yaptılar.