30 Haziran 2011 Perşembe

Uçurtmalar, balıklar ve boğaz

Sabah erkenden kalktım Çengelköyde kahvaltı aşkına. Çocuklarda kıpır kıpır heyecan, balık tutacağız diye. Oltalar akşamdan ayakuçlarına kondu. Sabah çanta hazırla, birini giydir ötekini tuvalete oturttur, kendin hazırlan derken evden çıkamadık vaktince. Gene evden çıkarken yanına skooter yada kamyon alma tartışması. Baktım ikna gücüm zayıf, olta ve kovayı onların eline tutuşturunca otomatikmen kriz çözüldü. Üsküdar’a hareketle meydandaki metro inşaatının etrafından uzunca yürüyüp uçurtma müzesine varıyoruz.. çocuklardan daha meraklıydık. Oradaki görevli uçurtmaların tarihini,yapılışlarını,festivallerini anlattı bize. Ahtopot, kelebek, helikopter böceği ,ejderha şeklinde uçurtmalar.

Çocuklar, ilgilerini çeken birkaç uçurtma ve uçurtmalarla ilgili kitap dışında bir an önce oradan uzaklaşma çabası içindeydiler. Elimi çekip hadi balık tutmaya gidelim deyip durdular. Balıklara uçurtmalardan daha çok konsantre olmuşlar. Akılları fikirleri ordaydı. Birkaç broşür alıp rotayı Çengelköy’e çevirdikten sonra, yol üzerindeki balık avı malzemeleri satan dükkana girip , kurşun ve çapari aldık. Çocuklar kucağımızda biz tabana kuvvet meydana yürüyüp otobüse bindik. Bu kısa yolculuğun sonu Çınaraltı çay bahçesi. Vakit öğlen olmuş. Çıtır çıtır simitler tarihi fırından. Peynir bal zeytin şarküteriden. Ortaya sucuklu yumurta. Birde hararetimiz varmış. Cem 4 su bardağı bende 3 su bardağı çay içmişiz. Sencer boğaz havasında şekerleme yaptı.

İki sandalye birleştirip, battaniyeden yer yaptım ona. İpek mekiri ayakta her zamanki gibi. Uyursa bir şey kaçıracak sanki. Kedi, köpek peşinde. Uzun zamandır edilmeyen bu dört köşe kahvaltıdan sonra yan tarafa balık tutmaya geçtik. Kurşun bağlandı. Çocuklar durun bi , iğneler batacak. Yavaşça açıyoruz. Sallıyor oltayı Cem boğaza. Hadi rastgele. Yavrular bağrış çığrış. Ben atıcam, ben tutucam, ben çekicem, ben ben ben….. Korkuyorum bi yandan olta büyük. Fırlatırken kendileride düşecek. Sencerin biri alnına bir dudağına iki defa kurşun çarptı. Neyseki bişey olmadı. Verdik ellerine oltayı, arkalarında biz. Her an ellerimiz müdahaleye açık. Ara sıra sarıp, tekrar atıyoruz. Ne gelen var ne giden.. Yandaki adam üçer beşer dolduruyor kovayı. Bu iş göründüğü kadar kolay değil söyliyim. Ya balıklar akıllanmış. Ya olta ya yem seçiminde hatamız var. Yavrularında hevesi kursağında kaldı.

Yandaki adam halimizi görünce oltasından iki balığı , çocukların kovasına denizden su doldurup içine koydu. Pek mutlu oldular. Kıpır kıpır balıkların etrafından ayrılmadılar. Ellerine aldılar. Bak bak yüzüyorlar diyorlar. Eve eli boş dönmekten iyidir. Babanneye göstericeklermiş. Sonrada pişirip yiyeceklermiş. Takım taklavatı toplarken Sencerin eline çaparinin iğnesi battı. Cemin Sencer’i tesellisi şöyle: Oğlum usta olurken yaşanır böyle kazalar. Hep Sencerin başına geliyor bunlar. Çünkü İpek temkinli adım atıyor, Sencer balıklama dalıyor her şeye. Daha meraklı. Parktan yola doğru yürürken köpekler yaklaşıyor yanımıza.

İnsan canlısı bunlar . Dostum istemiyorum dememe rağmen beni de yaladılar. Belki, yemek bulma derdindeler. İpek mest oldu köpeklerle oynarken. Yalnız ayrılmak bilmedi. Hadi artık eve dönüyoruz dediğimizde, koydu postasını bize, başladı ağlamaya. Önce Cem ikna turlarını attı, sonra ben. Saatin geç olduğunu, onlarında eve gideceğini vs vs. anlatıp, uyku huysuzluğuyla dönüş yoluna girdik.